KPLAW

İş Kuleleri, Kule 3, Kat:2, 34330,
Levent / Istanbul, Turkey

CONTACT

T: +90 (212) 249 29 39
M: info@kplawtr.com

Yağmurlu ve kasvetli bir güne uyanan İstanbul’u, milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki bir galaksiden türümüzü ziyarete gelen uzaylı ırkını, kıyamet sonrası asit yağmurlarıyla yıkanan New York şehrini, üzerinde mikro boyutlarda bir medeniyetin yeşerdiği bir yer fıstığını, hiç var olmamış kişilere ait gerçekçi portreleri ve hayal gücünüzün soyut ufuklarında ne kadar uzağa giderseniz gidin bu fikrinizin somut ve görsel bir karşılığını dijital olarak görebilmeyi ister miydiniz? Üstelik yaratıcısına tebriklerinizi iletme dürtüsü uyandıracak ölçüde başarılı sayılabilecek görsellerden bahsediyoruz. Öyle ki bu görsellerden bazıları, The Economist, Cosmopolitan gibi saygın dergilerin kapaklarında kullanıldı ve ABD'deki Colorado Eyalet Sergisi'nin güzel sanatlar yarışmasında ödül kazandı. Ancak belirtmemiz gerekiyor ki; bahsi geçen bu görsel çıktıların yaratıcıları, tahmin edildiğinin aksine insanlar değil, yapay zeka programlar!

Zihinlerinizde oluşan anlamlı ya da absürt her konsepte görsel bir karşılık yaratabilecek olan yapay zeka algoritmaların varlığından bahsettiğimizde, bunu korkunç ve aynı zamanda hayranlık uyandırıcı bulacağınızı tahmin edebiliyoruz. Söz konusu bu yapay zeka programlar, yapay sinir ağları (neural networks) üzerine kurgulanmış makine öğrenimi sistemlerinin günümüzde geldiği noktanın, görsel sanatlar perspektifinden bakıldığında, oldukça önemli bir yansımasını ifade ediyor. Üstelik yapmanız gereken tek şey, metinsel açıklamalardan görüntüler oluşturan DALL-E, Stable Diffusion, Craiyon, Midjourney, gibi yapay zeka programlarına; “bulutların üzerinden dünyayı seyreden bir kız çocuğu” fikrini vermek ve yapay zekanın saniyeler içerisinde üreteceği görseller için arkanıza yaslanıp beklemek.

[Midjourney isimli yapay zeka botunu kullanarak oluşturduğumuz “bulutların üzerinden dünyayı seyreden bir kız çocuğu” görseli]

Yazmış olduğunuz kelime ve kelime listelerini komut olarak kullanarak ilgi çekici görsel çıktılar yaratan bu yapay zeka algoritmaların keyifli vakit geçirmenize büyük katkısı olacağını düşünsek de sadece  böyle bir işlevden ibaret olmadıkları aşikar. Zira bu türden yapay zeka programlar; sanatçılar, illüstratörler, tasarımcılar ve daha birçok kişi için oldukça kullanışlı ve ilham verici imkanlar sunuyor. Bu kapsamda yapay zekanın hayatımıza dokunduğu, fayda yarattığı, maddi ya da manevi bir zararın ortaya çıkmasına ilişkin riskler barındırdığı her durumda olduğu gibi; gözler, yapay zekanın hukuki kişiliğine çevriliyor. Dolayısıyla yapay zekanın eser sahipliği konusu ve meydana getirdiği görsel çıktıların bir “eser” olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği tartışmaları gündeme geliyor. Öyleyse bu kapsamda akıllara gelebilecek olan konuları, pozitif hukuk perspektifinden incelemekte fayda var.

YAPAY ZEKA İLE MEYDANA GETİRİLEN BİR GÖRSELİN “ESER” OLARAK NİTELENDİRİLMESİ VE BU KAPSAMDA ESERLERE SAĞLANAN HUKUKİ KORUMADAN YARARLANMASI MÜMKÜN MÜDÜR?

Bir fikri ürünün eserlere sağlanan hukuki korumadan yararlanabilmesi için “eser” niteliğini taşıması gerekiyor. Bu bakımdan; 5846 sayılı Fikir ve Sanat eserleri Kanunu (“FSEK”ya da “Kanun”) kapsamında “eser” sayılmanın belirli koşulları öngörülerek eser sayılması bakımından ilgili şartların hepsinin yerine getirilmesi şartı aranıyor.

Öncelikli olarak ortaya çıkan fikri ürünün, Kanun’da sınırlı olarak sayılan (“numerus clausus”) eser kategorilerinden birisinin içerisine girmesi gerekiyor. İlgili bu koşul öğretide “objektif şart” olarak ifade ediliyor. FSEK, eser tarifinde kalan kategorilerini; “ilim ve edebiyat eserleri”, “müzik eserleri”, “güzel sanat eserleri” ve “sinema eserleri” olarak sıralıyor. Bu dört kategorinin yanı sıra mevcut eserler baz alınarak yaratılan, tamamıyla asıl eserden bağımsız olmasa dahi işleyenin de özgünlüğünü taşıyan eserler ise “işlenme eser” olarak nitelendiriliyor. Yapay zeka programları tarafından meydana getirilen görsellerin “güzel sanat eserleri” kategorisi içerisinde değerlendirmeye alınacağı konusunda bir tereddüt bulunmuyor. Zira FSEK madde 4 uyarınca güzel sanat eserleri kategorisi içerisinde sayılabilecek olan üretimler örnek olarak belirtiliyor; “estetik değere sahip olan her türlü resimler ve grafik eserler güzel sanat eserleridir” deniliyor.

Eser sayılabilmenin diğer koşulu ise; “şekillenme şartı” ifadesi ile eserin biçimlenip varlık kazanması ve insanlar tarafından algılanabilir bir hale gelmesi olarak belirtiliyor. Bu kapsamda, şekillenmenin sadece bir kez gerçekleşmiş olması yeterli görülüyor ve süreklilik arz etmesi aranmıyor. Bu şart ile esasen hayata geçmemiş salt bir düşünce ve fikrin, FSEK kapsamında öngörülen korumadan yararlanamayacağı anlatılmak isteniyor. Yapay zeka programların ortaya koyduğu görseller açısından da şekillenme şartının yerine getirildiği görülüyor. Yapay zeka programlar ile üretilmiş bahsi geçen türden dijital görseller; insanlar tarafından görülerek algılanıyor, kişisel bilgisayarlarına yükleniyor ve hatta tablo ve dergi kapağı dahi olarak kullanılıp varlık kazanıyor.

Eser sayılabilmenin son koşulu ise ortaya konulan fikri ürünün sahibinin hususiyetini taşıması”olarak belirtiliyor, bu koşul öğretide “subjektif şart” olarak ifade ediliyor. Nitekim FSEK 1/B maddesinin a fıkrasında eser, “sahibinin hususiyetini taşıyan ürün” olarak tanımlanıyor.  Sahibinin hususiyetini taşıma ifadesi kulağa belirsiz ve öznel bir nitelendirmeye konu olabilecek türden gelse de burada ilgili ürünün; sahibinin yaratıcı yönünü, orijinalliğini, ortaya koyduğu yeniliği, üslup ve ifade biçimini yansıtması kastediliyor. Dolayısıyla ürünün sahibinin kişisel özelliğini yansıtması, onu “eser” saymanın elzem bir şartı haline geliyor. Ne var ki subjektif şart, eserin bütünüyle sıra dışı olması ve kendinden önce vücuda getirilen eserlerden hiçbir yansıma taşımaması anlamına da gelmiyor. Zira eser sahiplerinin, sanatsal kimliklerini ve düşünceye varlık kazandırma üsluplarını oluştururken; daha önce gördükleri, okudukları ve dinledikleri başkaca eserlerden etkilenmeleri ve bilinçsizce onlardan parçalar taşımaları olasılığı var. Bu etkilenmenin; taklit, tekrar veya kopya niteliğine bürünmemesi önem kazanıyor.  “Hususiyet” konusunun her bir somut olayın özelliğine ve eser türüne göre ayrıca değerlendirilmesi gerekiyor. Yargı önüne taşınan olası bir uyuşmazlıkta, ilgili ürünün sahibinin hususiyetini taşıyıp taşımadığı konusunun analizi için çoğu zaman bilirkişi incelemesi gerekiyor.

Subjektif şartın yapay zeka tarafından ortaya konulan görsel çıktılar açısından yerine getirilip getirilmediği konusu ise incelenecek can alıcı noktayı oluşturuyor. Zira; sahibinin hususiyetini taşıdığını kabul ederek subjektif şartın da yerine getirildiğini söylersek, yapay zeka ile meydana getirilen bahsi geçen türden görsellerin “eser” olarak nitelendirilebileceği ve bu kapsamda kanunen eserlere tanınan hukuki korumadan yararlanacağı sonucuna varacağız. Şimdilik yapay zekanın eser sahibi olup olamayacağı tartışmasını bir kenara bırakarak, kişilerin yapay zeka programlar kullanarak meydana getirdiği görsel çıktılar açısından “sahibinin hususiyetini taşıma” şartını yerine getirmeleri meselesini odağımıza alıyoruz.

Öğretide, bilgisayar vasıtasıyla meydana getirilen fikri ürünlerin eser olarak değerlendirilmesi açısından “bilgisayar üretimi” olanlar ve “bilgisayar destekli olarak üretilenler” şeklinde ikili bir ayrım yapılıyor. Bu kapsamda salt bir biçimde bilgisayar üretimi olan fikri ürünler, insan çabası ve yaratıcılığından yoksun olmaları sebebiyle eser olarak kabul edilmezken; bilgisayar destekli olarak üretilenler ise sahibinin hususiyetini taşımaları şartıyla eser olarak nitelendirilebiliyorlar. Ne var ki öğretide yapılan bu ikili ayrım, klasik bilgisayarlar açısından anlamlı olsa da günden güne daha da otonom bir yapı halini alan, yeni verilerle kendini geliştiren ve meydana getireceği görsel çıktılar önceden tahmin edilemeyecek olan yapay zekalar açısından işlevsiz kalıyor.

Nitekim basit bir örnekle; Midjourney isimli yapay zekaya “bulutların üzerinden dünyayı seyreden bir kız çocuğu” fikrini ikinci kere verdiğimizde, meydana getirdiği görsel ilkinden farklı oluyor. Geçen süre içerisinde kullanıcıların verdiği her bir komut ile Midjourney’in veri tabanındaki görsel çıktıların fazlalaştığı, internet üzerinden çektiği yeni veriler ile değişen ve gelişen yapay zekanın aynı komutları farklı şekilde yorumladığı ve görsele dönüştürdüğü görülüyor. Bu bakımdan, verilecek komut ne kadar detaylıca tasvir edilirse edilsin, kullanıcı tarafından Midjourney’in ortaya koyacağı eser tam anlamıyla tahmin edilemiyor. Her geçen saniye ile Midjourney, “bulut” ve “küçük kız” kelimelerini farklı olarak algılayabiliyor ve farklı şekillerde birbiriyle bağdaştırabiliyor.

Dolayısıyla kelime ve cümleleri görsele çeviren bu türden yapay zekalar ile meydana getirilen görsel çıktılarda, “sahibinin hususiyetini taşıma” şartının sağlanamadığını ve dolayısıyla bunların eser olarak nitelendirilemeyeceklerini söyleyebiliriz.  Yapay zeka ile ortaya konulacak görselin ne yazılımcı ne de kullanıcı tarafından tam anlamıyla tahmin edilmesi ya da kontrol edilmesi mümkün olmuyor ve bu bakımdan sahibine has bir üslubun, yaratıcılığın ve yeniliğin yansıması olduğu söylenemiyor. Bu doğrultuda eser olma şartlarını taşımayan görsel çıktıların, FSEK kapsamında eserlere sağlanan hukuki korumadan da yararlanamayacaklarını söyleyebiliriz.

PEKİ YA YAPAY ZEKA PROGRAMLARI ARACILIĞIYLA ÜRETİLEN BİR GÖRSEL ÇIKTININ “ESER SAHİBİ" KİM OLABİLİR?

Öncelikli olarak belirtmeliyiz ki; FSEK m.8/1 uyarınca “bir eserin sahibi, onu meydana getirendir”. Doktrinde ve yargıtay kararlarında; eser sahibinin yalnızca gerçek kişiler yani insanlar olabileceği ve tüzel kişilerin eser sahibi olamayacağı kabul ediliyor.  Bu bakımdan tüzel kişiler, ancak esere ilişkin mali haklara sahip olabiliyor.

Eseri yaratan kişi, eser yaratıldığı andan itibaren herhangi ek bir hukuki işleme gerek kalmaksızın “eser sahibi” sıfatını kazanıyor ve FSEK kapsamında eser sahibine tanınan mali ve manevi hakların sahibi oluyor. Ancak anlaşılacağı üzere; eser sahibinin kim olduğu üzerine bir değerlendirme yapmadan önce, ortada kanuni tanımlamasının barındırdığı şartları yerine getirmiş bir “eserin” bulunması gerekiyor. Başka bir deyişle, ortada bir eser olmaksızın eser sahibinden bahsetmemiz mümkün olmuyor.

Midjourney, DALL-E, Stable Diffusion, Craiyon gibi yapay zeka programlar ile meydana getirilen görsel çıktıların subjektif şartı yerine getirememeleri sebebiyle eser olarak nitelendirilemeyeceklerini biliyoruz. Ancak, sayılanlardan farklı nitelikte bir yapay zeka program kullanarak sahibinin hususiyetini taşıyan eserler ortaya koyduğumuz varsayımında, fikri ürün üzerindeki hak sahipliğinin nasıl belirleneceği meselesi de oldukça karmaşık bir hal alıyor. Fikri ürünün meydana gelmesi sürecinde; yapay zeka yazılımını geliştirenler, yapay zeka teknolojisine yatırım yapanlar ve kullanıcılar gibi birçok aktör rol oynuyor. Peki ya sayılan bu paydaşlardan hangisi fikri ürün üzerinde hak sahibi olarak tanınmalı?

Bu kapsamda ilk olarak; yapay zeka ile meydana getirilen ürünlerin kamuya ait olması ileri sürülebilir. Ne var ki bu öneri, beraberinde belirli dezavantajlar getiriyor. Nitekim doktrinde; fikri mülkiyet ürünlerine koruma sağlanmasının temel amacının, bilimin ve sanatın gelişimini desteklemek olduğu kabul ediliyor. Bu ihtimal kapsamında ise; yapay zeka teknolojilerini üreten ve geliştiren şirketler, yapay zekanın meydana getirdiği fikri mülkiyet ürünlerinden kazanç elde edemeyecekler ve dolayısıyla bu teknolojilere yatırım yapmayı istemeyecekler. Oysaki son dönemlerde yapay zeka programlar ile öyle başarılı görseller üretilebiliyor ve bu görsellere öyle değerler biçiliyor ki GAN (Generative Adversarial Networks- Üretken Rekabetçi Ağlar) olarak bilinen yapay zeka teknolojisi kullanılarak yaratılan Edmond Belamy'nin Portresi isimli baskı, Christie’s müzayede evindeki açık arttırmada 432 bin dolara satıldı. yapay zekanın ürettiği fikir ve sanat eserlerinin kamuya ait olması ihtimalinde; herkes bunu bedel ödemeksizin kullanabileceğinden, insanların yapay zeka ile rekabet etmesi mümkün olmayacak gibi gözüküyor.

Diğer bir ihtimal olarak ise yapay zeka yazılımcısının hak sahibi olması ileri sürülebilir. Özü itibariyle bir yazılım olan yapay zekanın kendisini, FSEK madde 2/1 uyarınca öngörülen “bilgisayar programı” kategorisine sokarak ilgili kanun kapsamında eser olarak korumak mümkün. Ancak yapay zekanın kendisini korumak ile o yapay zeka tarafından üretilen fikri ürünleri korumak birbirinden farklı konular olarak karşımıza çıkıyor. . Yapay zekayı bilgisayar programı olarak değerlendirip ilim ve edebiyat eserleri kategorisi içinde sayarsak, eser sahibi o yapay zeka yazılımı geliştirenler olacak. Ancak yapay zeka üzerinde eser sahibi sıfatıyla hakları bulunanların, yapay zekanın ürettiği fikri ürünlerin üzerinde de hak sahibi olduklarını söyleyemeyiz. Zira yapay zeka, geleneksel bir yazılımdan farklı olarak, yazılımcısının müdahalesi olmaksızın kendisini yenileyebiliyor, geliştirebiliyor ve önceden tahmin edilemeyecek fikri ürünler ortaya koyabiliyor.

Bu ihtimallerin yanı sıra; tamamıyla otonom bir yapı gösteren ve başka kimsenin müdahalesi olmaksızın görsel çıktılar yaratabilen yapay zekalar açısından, onlara hukuki kişilik tanınması tartışması dahi gündeme gelebilir.  Tamamen otonom biçimde çalışan yapay zekalara hukuki kişilik tanımamız varsayımında, yapay zekanın kendisi dahi eser niteliğindeki görsel çıktı üzerinde eser sahipliği iddiasında bulunabilir. Ancak yapay zekaya hukuki bir kişilik bahşederek onu hak ve borçların öznesi kılmamız halinde, yapay zekanın eser sahipliğine ilişkin birtakım sorunlar da kaçınılmaz olarak beraberinde geliyor. Fikri hakların ihlali halinde, yapay zekanın olası bir davaya nasıl taraf olacağı ve yapay zekaya yöneltilecek taleplerin nasıl karşılanacağı hususlarının da açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Diğer yandan yapay zekanın eser sahipliğinden doğan haklarını nasıl devredebileceği, devre ilişkin sözleşmeleri nasıl akdedebileceği meselesinin de aydınlatılması gerekiyor. Zira yapay zekanın eser sahibi olduğunu kabul edersek, esere ilişkin haklarını devretmediği sürece ilgili fikri ürünün kullanılamayacağı sonucuna varacağız.

Çağımızın teknolojik gelişmeleri ile yapay zekanın hukuki statüsü konusu kaçınılmaz olarak gündemde olacak ve bizleri ilgili soruların yanıtlanması zorunluluğuyla karşı karşıya bırakacak.

Şimdilik yapay zeka teknolojisinin, insanın sanat algısına ve tanımlamasına nasıl etki edebileceğine merakla tanıklık edeceğiz.

Christie’s isimli İngiliz müzayede evi uzmanı Richard Lloyd tarafından ifade edildiği gibi: “İnsan sanatı olacak, yapay zeka sanatı olacak ama bir de melez bir sanat olacak. Bence insan sanatçılar bu algoritma ile yan yana çalışacak ve melez sanatı yaratacaklar. Bu yalnızca bir başlangıç ve neler yaratılacağı ise oldukça büyüleyici.”

Siz bu yazıyı okuduğunuzda “bulutların üzerinden dünyayı seyreden küçük kız çocuğu” fikrinin, Midjourney isimli yapay zeka botu tarafından artık nasıl yorumlandığını merak ederseniz; aşağıda görebilirsiniz. Teknolojinin dizayn ettiği gelecekte, yapay zekanın oldukça ilham verici bir aktör olarak sanat piyasasındaki yerini alacağını söyler gibi, insanların dünyasını seyretmeye devam ediyor.


[Midjourney isimli yapay zeka botunu kullanarak ikinci kere oluşturduğumuz “bulutların üzerinden dünyayı seyreden bir kız çocuğu” görseli]

* Bu makalemiz 10.11.2022 tarihinde Harvard Business Review Türkiye’de yayınlanmıştır. Buradan ulaşabilirsiniz.